Muhasebe VUK’a Göre Mi - TMS’ye Göre Mi Tutulacak?
Tarih: 09.07.2012
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) değiştikçe muhasebe ve denetçiler hop oturup hop kalkıyor. Adeta bütün düzen her seferinde yeniden kuruluyor. 30.06.2012 tarihine kadar Türkiye Muhasebe Standartları (TMS)’na göre tutulacak olan defterler, 6335 sayılı Kanun’un yayımlanmasıyla VUK’a göre mi tutulmak zorunda artık. Bizce hem öyle, hem değil.
Önce kavramlarda anlaşalım. TTK’nın 6335 sayılı Kanunla değişmeden önceki 64’üncü maddesine göre her tacir, ticarî defterlerinde, ticarî işlemleriyle malvarlığı durumunu TMS’na ve TTK md. 88 hükümleri başta olmak üzere TTK’na göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorundaydı. Aynı maddede yapılan değişiklikle artık “her tacir, … defterlerinde, ticari işlemleriyle ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, bu Kanuna göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorundadır.”
TTK md. 64/1’in gerekçesi, “maddede ve kenar başlığında ’ticarî defter’ ifadesi kullanılmasına rağmen gerçekte, muhasebe tutulması yükümü ifade edilmiştir; yoksa kastedilen günlük defter, büyük defter gibi defterler değildir. ‘Muhasebe’ ise sisteme gönderme yapar. … Kastedilen fonksiyondur” demekle, defter tutma – muhasebe tutma farkına işaret etmiştir.
Peki bu maddenin önceki halinde TMS’na yapılan gönderme değişiklikte neden çıkarılmıştır? Bunu, aynı maddenin beşinci fıkrasının değiştirilmesi ile birlikte ele alalım.
TTK md. 64/5’in değişmeden önceki hali, yevmiye, defteri kebir ve envanter defteri dışında tutulacak defterler konusunda Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu (TMSK)’na yetki veriyordu.
Gönderme yapılan TMS’de defter tutmaya ve belge düzenine ilişkin herhangi bir kural yoktur, olması da TMS’nin sistemine uygun düşmez. Ancak TMS muhasebe tutma ve finansal tabloları hazırlama konusunda ayrıntılı kurallar içermektedir. Türkiye’de gayet iyi işleyen bir defter ve kayıt-belge düzeni yerleşmiş durumdadır. Bu düzenin üstüne TMS ile eklenebilecek bir şey olmadığı gibi, TTK md. 64 ve 65 de defter ve kayıt düzenine ilişkin ek hükümler içermektedir. Bu bakımdan TTK’da defterler ve kayıtlara esas belge düzeni konusunda TMS’na gönderme yapmak isabetli olmamıştır ve kanaatimizce bu düzeltilmiştir.
TTK md. 64/5’in yeni şekli TTK’ya tabi gerçek ve tüzel kişilerin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu (VUK)’nun defter tutma ve kayıt zamanıyla ilgili hükümleri ile aynı Kanunun 175 inci ve mükerrer 257 nci maddelerinde yer alan yetkiye istinaden yapılan düzenlemelere uymak zorunda olduklarını düzenlemiştir. Ayrıca, TTK’nun “defter tutma, envanter, mali tabloların düzenlenmesi, aktifleştirme, karşılıklar, hesaplar, değerleme, saklama ve ibraz hükümleri 213 sayılı Kanun ile diğer vergi kanunlarının aynı hususları düzenleyen hükümlerinin uygulanmasına, vergi kanunlarına uygun olarak vergi matrahının tespit edilmesine ve buna yönelik mali tabloların hazırlanmasına engel teşkil etmez.”
Öte yandan, VUK md. 175/1, mükellefleri, VUK’nun “Defter Tutma” başlıklı İkinci Kısım’ında “yazılı maksat ve esaslara uymak şartiyle, defterlerini ve muhasebelerini işlerinin bünyesine uygun olarak diledikleri usul ve tarzda tanzim etmekte serbest” bırakmıştır. “Ancak, Maliye Bakanlığı; muhasebe standartları, tek düzen hesap planı ve mali tabloların çıkarılmasına ilişkin usul ve esasları tespit etmeye, bunları mükellef, şirket ve işletme türleri itibariyle uygulatmaya ve buna ilişkin diğer usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.” Ayrıca, VUK md. 257, Maliye Bakanlığı’na kayıt-belge düzeni ve diğer bir çok konuda geniş yetkiler vermektedir.
VUK md. 175/2’ye göre de “Ticaret Kanununun ticari defterler hakkındaki hükümleri mahfuzdur.” Dolayısıyla mükellefler TTK hükümlerine uygun olarak da ticarî defterleri tutmak zorundadırlar.
Maliye Bakanlığı, VUK md. 175/1’deki ve md. 257’deki yetkilerini kullanarak Muhasebe Sistemi Uygulama Tebliğlerini (MSUT) Sıra No.1’den başlayarak, 26.12.1992 tarihinden bugüne kadar 15 Sıra No’ya ulaşacak şekilde yayımlamıştır. MSUT’un 1-4 Sıra No ile çıkarılanları oldukça temel ve kesin muhasebe tutma ve finansal tablo çıkarma ilkelerini belirlemekte ve mükelleflerce uygulanmasını öngörmektedir. MSUT Sıra No. 1-4’teki muhasebe ilke ve esasları incelendiğinde TMS ya da bir muhasebe ders kitabı ile temel bir farkının olmadığı, muhasebeyi vergi gözlüğüyle değil de muhasebe gözlüğü ile dikkate aldığı tartışmasız görülecektir.
Hatta, 18.03.1995 Resmi Gazete tarihli MSUT Sıra No 4’te şu ifadelerin yer aldığını unutmamak gerekir (vurgu amaçlı altını çizme ve koyulaştırmalar bize aittir):
- “1 sıra No.lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği ile uygulamaya konulan Muhasebe Usul ve Esasları, işletmelerin faaliyet sonuçlarının sağlıklı ve güvenilir bir biçimde muhasebeleştirilmesi; mali tablolar aracılığıyla ilgililere sunulan bilgilerin tutarlılık ve mukayese edilebilirlik niteliklerini koruyarak gerçek durumu yansıtmasının sağlanması ve işletmelerde denetimin kolaylaştırılması amacını taşımaktadır. Sözkonusu düzenleme, vergi mevzuatı ve uygulamasından tamamen bağımsız olarak ve vergisel kaygılar ön planda tutulmaksızın hazırlanmıştır. Bu itibarla Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğlerinde vergi mevzuatına kıyasen farklılık gösteren düzenlemeler yer almaktadır.
- “Vergi mevzuatına göre alacak ve borç senetlerinin reeskonta tabi tutulması mükellefin isteğine bırakılmasına rağmen, 1 sıra numaralı Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğine göre reeskont işlemlerinin zorunlu olması veya vergi mevzuatında kıdem tazminatları için karşılık ayrılması öngörülmemişken Tebliğde, kıdem tazminatları karşılığı hesabının kullanılmasının zorunluluğu bu çelişkilere örnek olarak verilebilir.
- “Keza, alınan ya da verilen ileri tarihli çekler vergi uygulamasında normal çek olarak kabul edilirken, Muhasebe Sisteminde "özün önceliği kuralı" gereğince alacak ya da borç senedi olarak kabul edilmekte ve reeskonta tabi tutulmaktadır.
- “Bu itibarla, Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğleri ile yapılan düzenlemeler, vergi mevzuatı ve uygulaması ile ilgili hiçbir hususu düzenlememekte veya değiştirmemektedir. Bu düzenlemeler sadece muhasebe sisteminin işleyişini açıklamaya yöneliktir. Mükelleflerin bu hususa özellikle dikkat etmeleri ve Tek Düzen Muhasebe Sisteminin bazen vergi mevzuatına aykırı hususları da içerdiğini gözden uzak tutmamaları gerekmektedir.
- “Buna göre, muhasebe usul ve esasları dikkate alınarak tanzim edilecek mali tablolarda yer alacak "Dönem Kâr'ı (Ticari Kâr) veya Zarar'ı ile vergiye matrah olacak Kar (Mali Kar) veya Zarar arasında meydana gelecek fark, bilanço ya da gelir tablosu üzerinde giderilmeyecek, vergiye tabi safi kazanç, mükellefler tarafından mali tablolar dışında hesaplanacaktır. Bu düzenleme ve hesaplama işleminde mükelleflere kolaylık sağlamak amacıyla Bakanlığımızca, bilanço esasına göre defter tutan gelir vergisi mükellefleri için bir örneği de bu Tebliğe ekli "Bilanço Esasına Göre Defter Tutan Mükelleflere Ait Ticari Kardan Mali Kara Ulaşmak İçin Yapılan Hesaplamayı Gösteren Bildirim" geliştirilmiş ve basımı yapılarak yıllık gelir vergisi beyannameleriyle birlikte illere gönderilmiştir.
- “Gelir vergisi mükellefleri, mali tablolarda yer alan ve Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğlerine göre oluşacak Ticari Kar'dan Mali Kar'a ulaşmak için gerekli hesaplamaları bu Bildirim üzerinde yapacaklar ve yıllık gelir vergisi beyannamelerine ekleyeceklerdir.”
Başka söze gerek var mı?
Bitirmeden önce TTK’ya bir daha dönelim. Gelelim muhasebe tutmaya.
Envanter: (TTK md. 66-67) Kullanılacak yöntemlerin TMS’na uyumlu olması şarttır. Açılış ve kapanış envanterinin esasları açıkça belirtilmiştir.
Mali tabloların düzenlenmesi: (TTK md. 68-69, md. 88 ve md. 514-515) TMS’na uygun olması zorunludur.
Aktifleştirme: (TTK md. 74) TMS’ya uygun olması öngörülmüştür.
Karşılıklar: (TTK md. 75) TMS’na uygun olması uygun öngörülmüştür.
Hesaplar: (TTK md. 72, 76, 77) Finansal tabloların ticari işletmenin tüm varlıklarını, borçlarını, peşin ödenen giderler ile peşin tahsil edilen gelirleri, teknik terimle dönem ayırıcı hesaplarını, bütün gelir ve giderleri doğru şekilde değerlendirilmiş olarak göstermesi zorunluluğu konusunda TMS saklı tutulmuştur. Bilanço gününden sonra gider olarak kabul edilecek bugünkü harcamalar, aynı şekilde gelecekte gelir olarak tahakkuk edecek tahsilatlar hakkında TMS’nın uygulanmasını öngörmüştür. Bilançonun pasifinde gösterilmeyen borç, kefalet ve teminat vb. hakkında bilanço dipnotlarında yapılacak açıklamalar konusunda TMS esas alınacaktır.
Değerleme: (TTK md. 78-81) Değerlemeler konusunda TMS esas alınacaktır.
Bütün bu konularda, TTK uyarınca TMS esas alınacaksa “tacir” tanımına giren mükelleflerin muhasebe tutma konusunda TMS’nı esas alacakları açık değil mi? VUK md. 175 ve MSUT No. 4 karşısında aksini söylemek, kanaatimizce, mümkün değil.
Daha derin analizler için sayfalarca yazmak mümkün. Doğru resmin görülmesi açısından yukarıda tam olarak alıntı yapamadığımız düzenlemelerin yeniden dikkatlice okunmasından başka yol yoktur. Kanunlar ve alt düzenlemeler hukuk sistemi içinde her zaman değiştirilebilir. Ancak yürürlükteki düzenlemeleri doğru uygulamak ve uygulatmak her vatandaşın görevidir.
Sonuçta TMS ‘nin uygulanması kaçınılmaz.
Kaynak: www.MuhasebeTR.com